29.7.11
Satranç çok saçma!.
“Çocuklar bize bazen çocuk olduklarını hatırlatır.” Tortelius
—Satranç çok saçma… Atlar okuma yazma bilmez ki.
—Atların okuma yazma bilmesi gerekmiyor, senin bilmen yeterli.
—Olur mu hiç, nasıl gidecek L şeklinde?
—Kendi mi gidiyor? Sen götürüyorsun.
—Olsun gene de saçma. Filler çapraz gider diye kuralı kim koymuş? Tuvalete koşan benden başka kimse çapraz gidemez.
—Neden gidemesin? Köpeklere hiç arkadan baktın mı? Onlar da çapraz gider.
—Satrançta köpek yok ki.
—Evladım, köpek gidiyorsa fil de gider demek istiyorum.
—Filler büyük ama.
—Haklısın oğlum. Haklısın… Yoruldum. Hamleni yapacak mısın?
—Kaleyi oynayayım diye düşünüyorum… Al işte, kalelerin yürüdüğünü de hiç görmedim.
—Hayatında kaç kere gerçek bir kale gördün?
—Gerçek kaleler yürüyormuş mu?
—Yürümüyor. Bu sadece bir oyun. Neden bu kadar uzatıyorsun?
—Sadece bir oyunsa doktorculuk oynayalım. Neden satranç oynuyoruz? Sıkıldım satrançtan.
—Vallahi satrancın da sana pek güzel duygular beslediğini sanmıyorum.
—Ne?
—Yok bi şey. Bak, satranç çok eski bir oyundur. Kralların oyunu. Zekâ gelişimine yardımcı olur. Aptal bir çocuk mu olmak istiyorsun?
—Monopoly oynasak?
—Para oyunu o. Ne gerek var. Bak burada planlayarak, düşünerek oynama var.
—Düşünerek mi? Sen hiç düşünmüyorsun ki, hemen vezirimi alıverdin.
—Hızlı düşünüyorum. Sen de yap.
—Ben yapamıyorum baba. Ben küçüğüm. Evcilik oynayalım mı?
—Evciliği kızlar oynar.
—Bunu da krallar oynarmış. Biz kral mıyız?
—Öfff! Şimdi tablayı fırlatacağım duvara. Oyna, piyonu oyna.
—Piyonlar hiçbir işe yaramaz. Boşuna. Bir de yeterince yürüyünce vezir mi oluyordu? Peh! Var mı öyle bir aristokrasi?
—Aristokrasi mi?!.. Savaşları askerler kazanır, piyonlar kazanır.
—Hangi savaştan bahsediyorsun? Hani kılıç? Hani bomba? Hani Rumsfeld?
—Misal verdim oğlum.
—Bana misal verme baba, bana… Neyse!
—Delirtme beni çocuk. Kaleyi çek oradan bak filim yaklaşıyor.
—Yaklaşsın, kale yıkılmaz ki.
—Yıkılır.
—Yıkılmaz.
—Evladım, ben senin iyiliğini düşünüyorum. Hem öğren hem de gerçek bir oyun neymiş gör istiyorum.
—Ne kralın karısı var, ne vezirin karısı var. Neresi gerçek?
—Oğlum savaş bu. Savaşa kadınlar gitmez.
—Kadınlar gitmez ama atlar tek başına… Jokeyler yolda mı düşmüş?
—Sus da oyna… Bak fillerini hep aldım.
—Filler sarhoş… Hiç de işime yaramaz. Ayrıca kral çok mu şişman, bir türlü gidemiyor… Saçma!
—Şah derler ona.
—Şah?
—Şah
—Bi şey diycem baba.
—Ne var?
—Şah-mat!
Bahadır Cüneyt YALÇIN / Afilli Filintalar
23.7.11
22.7.11
20.7.11
8.7.11
Yağdıkça..
Yerle yeksan, ıslak saçlı, kem gözlü,
Kavim göçlerinden bu yana ağlayan
Ve durmadan
Cep kanyağı yakıcılığında ezgiler
Çalan, çaldıran, yakalatan
Adı bende gizli bir kadındı İstanbul
Şehre bir yağmur yağdı
Ben ağladım
Sevilirken ayrılmak mı kaldı Bizanstan
Yalan dolan yoktu gözlerde sadece ses
Verilen sözler birdi edilen yeminler sıfır
Eşyalar alındı fotoğraflar söküldü
yerlerinden
Bir aşkın izlerini yok edecek yeni bir aşk
sipariş edildi yeniden
Bir şehre yağmur yağdı
Ben ağladım
Kim daha çok yalan söndürdü çay
bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saate gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
Yağmur şehre bir yağdı
Ben ağladım
Ben ençok seni götürdüm giderken
Aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
Ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
Benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı
Ben...
Yağmur...
Ağladım...
Yılmaz ERDOĞAN
2.7.11
Uluorta - V
Yakar top oynayan melekler gördüm güneşle
ve büyük çiftçiler, dağları biçen..
Yolundaydı her şey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
Sorma,
kaldım altında
devirince kitabı.
İbrahim TENEKECİ
ve büyük çiftçiler, dağları biçen..
Yolundaydı her şey, ben bile yolundaydım
ama
kıyıya vardığımda kendimi unuttuğumu anladım
karşı kıyıda.
Sorma,
kaldım altında
devirince kitabı.
İbrahim TENEKECİ
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)